Hikaye | Kategoriler | Hikayeler

Hayattan Ümidi Kesmeyin



   Ankara'dan Gülay Ceritoğlu'nun hatırası, özellikle binlerce umutsuz hastamıza moral kazandırabilecek nitelikte...



   "Bayrama üç gün kala neydi bu başımıza gelen böyle?.. Hiç olmadık bir vakitte "Karnım ağrıyor" diye tutturmuştu babam. Hani karın ağrısı öyle dert edilecek birşey değildi. Galiba, rahatsız olanın evimizin direği biricik babamız olması, bizi endişelendirmeye yetmişti.



   "Bu böyle olmaz" diyorduk. Mutlaka bir doktora görünmek lazımdı. Ne olur ne olmazdı.



   Ertesi gün yanında ablam da olduğu halde doktora gitti babam. Muayeneden sonra ciddi ciddi tahliller istemişler. Tahlilleri inceleyen doktor, önce ablama dönmüş:



    - Siz biraz dışarıda bekler misiniz? Babanızla konuşmamız lazım da.



   Ablam boynunu büküp dışarı çıkmış çıkmasına ama, kapının önünden bir yere ayrılabilir mi?.. İster istemez kulak misafiri oluyor. İşte, içerideki konuşmalardan kulağına çalınan sözler:



   - Tahlil sonuçlarına göre kan kanserisiniz!



   Ablam, duyduklarına inanamıyor. Hatta "Ben yanlış anlamış olabilirim" diye kendi kendini teselli etmeye çalışıyor. Ama ne yaparsa yapsın sonuç değişmiyor.



   Az sonra dışarı çıkan babam, üzülmesinler diye gerçeği söylemiyor ama, yol boyunca ablam gözlerinden yaşlar akarak duyduklarını anlatıyor:



   - Baba ben duydum. Doktorun dediklerini duydum.



   - Yanılıyorsun kızım.



   - Lütfen baba, ben çocuk değilim... Allahım biz ne yapacağız şimdi?..



   Ablamın üzüntüden gözyaşı dökmesine rağmen, babam susuyor elbet. Kapıdan içeri girdiklerinde babam mahzun, ablam ise gözü yaşlıydı. İster istemez olanı biteni bize de anlattı. Ne yapacağımızı nereye gideceğimizi bilemedik. Bu nasıl bir haberdi böyle? Dilimiz damağımız kurumuştu. Ama kime ne dersin, kimi suçlarsın?



   Şunun şurasında üç gün kalmıştı bayrama. Bizim için bundan sonraki günlerimiz hep yaslı geçecekti ama iyi biliyorduk ki, ağlamalar sızlanmalar hep boşunaydı. Yapacak tek şeyimiz vardı; dua etmek...



   Artık hastane koridorları ikinci adresimiz olmuştu. Sürekli kontrole gidiyor, sürekli tedavi oluyordu babam. Hastaneye her gidişinde yanında birimiz oluyor, babamı hiç yalnız bırakmıyorduk.



   Aylar geçiyor, babamın tahlil sonuçlarında kan değerleri bazen yükseliyor, bazen de düşüyordu. Bir keresinde de % 100 artış olmuştu. Fakat biz Allahtan ümidimizi kesmiyor, dualarımıza devam ediyorduk.



   Babamın hastalığını öğrendiğimizden bu yana bir seneyi geçmişti. İlaç tedavisi oluyordu ama sonuç ne olacaktı?.. Allahım bir kerecik olsun duyabilecek miydik babamın iyileşeceğini. Acaba bir rüyada mıydık? Aldığı ilaçlar hastalığına cevap verebilecek miydi?..



   Derken bir ilik testi yaptılar babama. Bu testten sonra babam iki üç gün dinlendi. Biz hepimiz bu testin sonucunu bekliyorduk. Çünkü herşey bu testin sonucuna bağlıydı. Ne var ki bu sonuç bir türlü çıkmak bilmiyordu.



   - Test sonucu bugün de mi çıkmadı?



   - Henüz çıkmadı. Birkaç gün sonra yeniden uğrayın.



   Böyle böyle, tam bir ay gidip geldik hastaneye. Son gittiğimizde test sonucunun belli olduğunu öğrenince heyecandan kalbim duracak gibi olmuştu. Babamın yanında ben vardım. Elimizde sonuç, doktorun odasına çıktık. Doktor şöyle dikkatlice raporu okuduktan sonra, gözlerimize baktı.



   - Haydi gözünüz aydın.



   - Doktor bey?.



   - Müjde. Bu durumda tedaviye bile gerek yok. Maşallah sapasağlamsınız.



   O an ağlamamak için kendimi zor tuttum. Babamın hayata bakışı bir anda değişmişti. Eskisinden daha neşeli oluvermişti birden. Ümit bu kadar mı değiştiriyordu insanı. Şimdi evdekilere müjde vermek kalmıştı. Kapıdan içeri girer girmez haykırdım:



   - Ablam bir sene önce, acı haber getirmişti. Ben müjdeyi getirdim. Babam sapasağlam. Yaşasın kurtuldu babam, kurtuldu...



   Keşke insanın gözlerinden akıttığı yaşlar, hep bizim gibi sevinç gözyaşı olsaydı. Sonuçta buradan bütün kanser hastalarına sesleniyorum. Olmaz diye birşey olmaz. Durumunuz ne olursa olsun, dualarınızı eksik etmeyin. Hayattan asla ümidinizi kesmeyin!




Hikayeler