Hikaye | Kategoriler | Hikayeler

Eşinizi Döver Misiniz?



   İzmir Işıkkent'ten çocukluktan beri hayatının özetini kaleme alan Mustafa Dertli, gerçekten soyadı gibi çok dertli...



   ?Bir ben miyim hayatta gülmeyen. 1946 Beyşehir doğumluyum. Ailemin beş çocuğundan biriyim. 1971'de geldik İzmir'e. Okul dönüşü çantalarımızı eve bıraktığımız gibi seyyar satıcılığa giderdik. Kimimiz sakız satar, kimimiz bel lastiği... Akşam olunca hesaplar paramızı babamızın önüne bırakırdık. Bir hamalın çocuklarıydık. Babamız sabahtan akşama kadar onun bunun yükünü taşır, kazandığıyla bize bakardı.



   Zaman bir su gibi akıp gitti. Babam bizi çeşitli mesleklere vermişti. Alnımızın teriyle çalışarak birimiz tornacı olduk, birimiz mühürcü, birimiz kuyumcu, öbür kardeşim de ayakkabıcı.



   Babam bizi küçük yaştan meslek sahibi yapmıştı ama belki vermesi gereken ön önemli şeyi verememişti. Çünkü biz babasız büyümüştük.



   Birgün olup da bizi kucağına alarak ?Yavrum? diye sevdiğini hatırlamıyorum. Seneler geçtiği halde babam o katı kuralları halen uyguluyor. Evlenip çoluk çocuğa karıştık halen çocuk gibi dövüyor bizi. Tabii bir kere olsun el kaldırmadık kendisine. Kaldırmayız da. Baba ne isterse o emirdir bizde.



   Annem bizler evlenene kadar anne sevgisini tam olarak vermiştik, evlendikten sonra değişiverdi. El kızı geldi mi kavga döğüş eksik olmaz diye. Gerçekten öyle oldu. Ama soruyorum, evimize dört gelin geldi. Bunların dördü de kötüydü de bir annem mi yiydi? Ama hiçbirimiz ağzımızı açıp da bir söz söylemedik.



   Hele ben... 10.05.1997 tarihine kadar anneme babama toz kondurmadım. Harçlıklarını verir, her akşam iş dönüşü hallerini hatırlarını sorardım. Aile içinde ufak tefek sürtüşme çıksa, onlar haksız da olsa, ?Üç günlük dünyada kalpleri kırılmasın? diye hep eşimden tarafa hata bulurdum.



   Zavallı eşim, annemin babamın yüzünden benden o kadar çok dayak yedi ki, anlatamam. Hatta bir keresinde dudağına 14 dikiş attılar. Yaptığımın ne kadar çirkin ve vicdansızca olduğunu anladım ama çok geç anladım.



   Anne baba ne kadar önemliyse, hanımın da o derece önemli olduğunu anladığımda eşim artık yönünü öteki aleme çevirmişti bile. Oğlum trafik kazası geçirdi. Sevgili eşim kansere yakalandı. Bunların da üstüne işsiz kaldım. Evde iş yapacak gücüm kalmamıştı. Çamaşır, bulaşık, evin temizliği, ikibuçuk yaşındaki kızımın beklediği ilgi, hastanede yatmakta olan eşimin durumu, yedi yaşında okula giden oğlumun durumu... Ben tüm bunlarla uğraşırken, annem babam halen benimle uğraşıyordu. Torunlarına bakmak şöyle dursun, bana yardım etmek için kız kardeşimi dahi göndermiyorlardı.



   Bir keresinde ikisinin kavgasına şahit oldum. Babam öfke küpüydü. Anneme sordum ses çıkartmadı. Babama sordum ses çıkartmadı. O esnada babam geri dönüp suratıma öyle bir tokat attı ki, ben bu tokadı askerde el oğlundan bile yemedim. Ağzımdan burnumdan kan boşanıverdi.



   Eşimin üç dört günlük ömrü kalmıştı. Doktorlar umutsuz raporu vererek eşimi taburcu etmişlerdi. Zavallı eşim erimiş bitmiş, 30 kiloya düşmüştü. Onların yüzünden bir kere gün görmemişti. Bir de ben onu teselli edeceğim yerde dayak atmıştım.



   Bu üzüntü ve pişmanlık içindeyken duydum ki annem bana kız arıyormuş. Ne için mi? Gelin ölecek de oğlunu evlendirecek. Şu mantığa bakar mısınız? Kendince çok iyi bir şey yaptığını zannediyor.



   Öbür kardeşlerime yaptıklarını yazacak gücü kendimde bulamıyorum. Benim ana babamın bizlere yaptığını hiçbir ana baba evladına yapmasın. Hiçbir insan, anasına babasına sinirlenip de eşini dövmesin. Dövmek şöyle dursun ağır söz bile söylemesin.



   17 Kasım 1988 yılında zavallı eşim vefat etti. Ben 35 yaşında dul, oğlum sekiz, kızım üç yaşında yetim kalmıştı. Üçümüz de ortada kalmıştık. Anne ve babama öyle kırgınım ki... Öylesine kalbim kırık. Gün oluyor iki yavrumu bile gözüm görmüyor. Ama sonra düşünüyorum, ben babasız büyüdüm, onlar büyümesin.



   Ne diyeyim, eşim bizim evimizde direkmiş. Kıymetini bilemedik. Şimdi yaptıklarıma çok pişmanım. Vicdan azabı çekiyorum. Ama giden geri gelmiyor. Sanki o kurtuldu, biz ona yaptıklarımızın cezasını çekiyoruz.




Hikayeler