Hikaye | Kategoriler | Hikayeler

Ateş Düştüğü Yeri Yakar



   ?Biz, ikinci kızımıza mı yanalım, damadımızı mı teselli edelim diye üzülürken damadımızın verdiği kararla hepten yıkıldık. Çünkü damadımız, istemeyerek de olsa kızımdan ayrılmak istediğini, bu evliliğin böyle yürüyemeyeceğini belirtmişti.



   Ve korktuğumuz sonuç Nisan 1977'de gerçekleşti. İki yıllık evliliğin ardından damadım kızımdan ayrıldı. Gerçi kızımız kocasını sevmişti. ?Beni bu şekilde kabul et? diye direniyordu ama damadımız kabul etmemişti. Aralarında yaptıkları tartışmalar, ayrılıkla noktalanmıştı...



   Belki ölüm çok daha acıydı ama, bu iki kızım da yapacağını yapmışlardı bize... Ateş düştüğü yeri yakıyor. Allah kimseye evlat acısı vermesin.



   Şu durumda biz de ister istemez damadımızın yanında yer aldık. Onu destekledik. Zavallı çocuk, ekonomik yönden zor şartlar altında yuva kurmaya çalışan biriydi. Elin gül gibi çocuğunu, kızım Ayla perişan etti. Çocukcağız, üzüntüsünden okuluna devam edemedi. Okulunu dondurmak zorunda kaldı.



   Bugüne kadar, çalmadığımız kapı kalmadı. Hiç kimseden bu konuda ciddi bir yardım göremedik. Biz kimseden maddi bir destek veya yardım beklemedik, beklemiyoruz. Evet zengin değiliz ama bin defa şükürler olsun, kimseye de muhtaç değiliz.



   Şimdi kendi kendimize hep aynı soruyu sorup duruyoruz: ?Allahım, biz nerde hata ettik.?



   Hiç değilse ortanca kızım Ayla'yı o cemaatin içinden nasıl kurtarırız bilmiyorum. Büyük kızım Aysel ile aramızda hiçbir bağ kalmadı. Zaman zaman anne olarak ben telefon açarsam görüşüyoruz. Ama söz dönüp dolaşıp ne zaman ki dini konuya geliyor. O zaman hiç acımadan pat diye suratıma telefonu kapatıyor.



   Allahım, kızımızın o insanlara, o insanların inançlarına hizmet etmesi bizi çıldırtıyor. Telefon edebileceğim tek yer, çalıştığı iş yeri. Ne evini ne adresini biliyoruz. Bu durum bir anne baba için ne kadar acı bir şey.



   Kızım Ayla, okulu geçen yaz bitirdi. Avukatlık stajına 1 Nisan'dan itibaren başlayacaktı. Şu anda Stuttgart (Landes Cirakasse) bir bankanın merkez bürosunda çalışıyor. Dört lisan biliyor.



   Bize yardımcı olmak isteyenler, ?Biz onu Türk toplumunun içinde, sosyal aktiviteleri olan, kültürlü bir cemiyetin içine çekelim? diyorlar ama babası ile biz bunu nasıl başarabiliriz ki?..



   Biz 32 seneden beri Almanya'da yaşadık. Bizim ona verebileceğimiz böyle bir çevre ülkemizde yok ki... Kızım, eşinden ayrıldığı halde onu hâlâ seviyor. Ama o insanlardan ve o dünyanın görüşünden asla kopmuyor.



   Ne olur bir çare istiyorum... Hep diyorlar ki, ortanca kızınızı oradan kurtarırsanız, büyük kızınız da tek başına orada barınamaz.



   Ama o cemaatin arasına girenler, içki kumar tutkunu gibi oraya bağımlılık kazanıyorlarmış. Ben on senedir çocuklarıyla mücadale eden bir anne olarak orada onlara ya hipnotize olarak veya bilmediğimiz herhangi birşeylerin yapıldığına inanıyorum.



   Bazı kimseler, ?Çocuğunuzu kurtarayım derken siz de o cemaatin içine kayarsınız? demişlerdi de çok korkmuştuk. Kızım Ayla, bir Türk arkadaşına bir keresinde itirafda bulunmuş. Demiş ki, ?Bu dinin içine nasıl oldu da girdim, ben de bilmiyorum.?



   Akıllarda hep soru işareti... Mutlaka fiilen birşey yapmak lazım ama nasıl? Kaç kere Arena programını aradım. Ama cesaret edip de bürolarına gidemedim. Bir skandal olup bu şekilde ekranlarda kendimizi teşhir etmek istemiyorduk. Onurumuza dokunuyordu. Ama diğer tarafta da çaresizlik yaşıyorduk. Göz göre göre çocuklarımız elden gidiyordu. Çocuklarımıza başkaları sahipleniyordu. Dayanılacak gibi değildi..



   ?Şu anda ortanca kızım Ayla'yı oradaki camaatin içinden birini bulup evlendirirler diye endişe içindeyiz. O zaman, o da dönüşü olmayan bu karanlığa saplanıp kalacak...



   Bir anne olarak feryat ediyorum. Bizi Almanya'ya gönderirken bizim sosyal yönden korunmamızı sağlayacak olan yetkililere sesleniyorum. Neden bizler burada tek başımıza bırakıldık. Neden bize ve çocuklarımıza bu kültürün etkilerinden korunmanın yollarını göstermediler? Veya neden bizi kendi kültürümüzün şemsiyesi altında toplamadılar...



   Şimdi bir anne olarak ne yapacağım ben? Birileri gibi, insanların ilgisini çekmek için, ben de mi Boğaz Köprüsü'ne çıkayım?.. Çok sevdiğimiz ülkemize ekonomik katkıları olan gurbetçi vatandaşın sorunlarına yardım edecek bir yetkili hiç mi çıkmayacak?



   Bizler hem ülkemizi, hem çocuklarımızı hem dinimizi çok seviyoruz. Binbir emek vererek büyüttüğümüz çocuklarımızı başkaları için mi büyüttük?.. Çocuklarımızdan vazgeçmek istemiyoruz. Onları bizden koparsınlar istemiyoruz. Çocuklarımızı kurtarmak istiyoruz...



   İşin garibi en küçük kızım Leyla şu an 15 yaşında... Ablalarından onu nasıl koruyacağımızı düşünüyoruz şimdi. Ben 58 yaşındayım. Eşim ise 64 yaşında. Ablalarını eve alsak, küçük kardeşlerini de aynı maceraya sürüklerler diye korkuyoruz. Zaten bu cemaatin en kötü tarafı yayılımcı olmaları. Onlara elini veren kolunu kaptırıyor. Her iki kızım da din konusundan laf açılınca kalkıp uzaklaşıyorlar. Kimseyi dinlemiyorlar. Üstelik zannediyorum, kendilerine herhangi bir konuda telkinde bulunmak isteyen olursa, onun söylediklerini de gidip kendi cemaatlerine anlatıyorlar.



   Bir anne olarak artık dayanamıyorum. Lütfen bize yol gösterin. Çok zor günler yaşıyorum. Allah kimseyi bizim gibi zor duruma düşürmesin.



   Babası da ben de ne içkisi ne kumarı olan kimseleriz. Yalnız tek kusurumuz vardı ki, bu güzel dinimizi bizler de bilmiyorduk. Bizlere kimse dinimiz hakkında tam olarak bilgi vermemişti. O bakımdan biz de çocuklarımıza hiçbir şekilde dinimizden söz etmedik, edemedik. Tabii kendi dininden tek kelime haberi olmayan çocuklarımız, büyüyüp de belli bir yaşa geldiğinde kendilerine yaldızlı sözlerle sunulan söz ve davranışları din diye ibadet diye algıladılar. Beyinleri o bilgiyle dolunca şimdi başka bir bilgiyi kabul etmiyorlar. Keşke zamanında beyinlerini kendi kültürümüzün güzellikleriyle doldurabilseydik diyorum. Ama ne acıdır ki, biz kendimiz bilmediğimiz bir şeyi evladımıza nasıl öğretebilirdik ki?



   Şu an hem vicdan azabı hem üzüntü çeken çaresiz bir anneyim. Bu mektuptan ne kızlarımın ne eşimin ne damadımın haberi var... Çok acı çektiğim zamanlar bazen ağladım, bazen feryat ettim, bazen ilaç alıp teskin olmaya çalıştım. Bazen de duygularımı yazarak anlatmaya çalıştım. Son olarak yüreğimdeki acıları kaleme aldığım şu satırlarla anlatmaya çalışıyorum



?Yıl 1967 evlendik biz eşimle.

Götürdü beni gurbete kara bir trenle.

Sonra oldu çocuklarım,

Onları mutlu etmekti amacımız.

Gurbet derdi, vatan derdi, geçim derdi.

Ha bu sene ha bu sene dönelim derken,

Baktık ki 25 sene oluverdi.

Acımasız yıllar gençliğimizi alırken,

Çocuklarımız burada yabancılaşırken,

Ah zalim gurbet bize ne verdi?



Şu an çok dertli bir anayım.

Sakın vatandaşım beni kınamayın

Derdini söylemeyen derman bulamaz demişler

Kimbilir kaç ana bu acıyı çekmişler?

Ben talihsiz anaların ne ilki ne sonuncusu

Böyle talihsizliği kim ister doğrusu

Gurbet derdi, vatan derdi, geçim derdi.

Ha bu sene ha bu sene dönelim derken

Baktık ki 25 sene oluverdi.

Acımasız yıllar gençliğimizi alırken,

Çocuklarımız burada yabancılaşırken,

Ah zalim gurbet bize ne verdi?



Türküler yakıla halime, analar ağlaya.

Benden nasihat, özenmeyin Avrupa'ya

Şu an razıydım dağ başında oturmaya

Artık her söz boşuna, maziye dönmek çok geç

Sevgili vatandaşım, tatlı aşına su katmaktan vazgeç

Gurbet derdi, vatan derdi, geçim derdi.

Ha bu sene, ha bu sene dönelim derken,

Baktık ki 25 sene oluverdi.

Acımasız yıllar gençliğimizi alırken,

Çocuklarımız burada yabancılaşırken,

Ah zalim gurbet bize ne verdi??



Hikayeler