Hikaye | Kategoriler | Hikayeler

Yaşlı Talebe





    Maden işleyen ve sanatkar olan Sekkaki, padışaha takdime layık olacak, şekilde, ustalığıyla ve dikkatiyle çok zarif bir hokka ve kilit yapabilmişti. Hüneri hakkında her çeşit takdir ve teşviki bekliyordu. Bin ümit ve arzuyla onu padışaha sundu. İlkin beklediği gibi iltifata şayan oldu, fakat bir olayın vuku bulması düşüncesini ve hayat yolunu tamamen değiştirdi.



    Padişah o sanat eserini seyrettiği anda ve Sekkaki kendi hayalleriyle meşgulken, edebiyatça veya fakih olan bir alimin geldiğini haber verdiler. O geldiğinde padişah onu kabul etmeye ve onunla konuşmaya öylesine daldı ki, Sekkaki'nin sanat ve hüneri tamamen aklından gitti. Bu manzarayı gören Sekkeki'nin ruhunda, derin değişiklikler oldu.



    Bu işten gereken teşvik ve takdirini almadığını, bütün ümit ve arzularının yersiz olduğunu anladı. Fakat Sekkaki'nin yükseklerde uçan ruhu, dinlenemezdi. Şimdi ne yapacaktı. Başkalarının yaptığı işin aynısını yapmayı, diğerlerinin gittiği işin aynı yoldan gitmeyi düşündü. Ders ve kitap peşinden gitmeyi kaybolmuş ümit ve arzularını o yolda aramayı gençlik devresini geçirmiş, olgun bir adamın, yeni yetişen çocuklarla hem ders olmasını, baştan başlamanın kolay iş olmadığını, fakat başka bir çarenin de olmadığını hepsini uzun uzadı ya düşündü.



    Hepsinden kötüsü şuydu ki, ders okumaya başladığı vakit, kendisinde bu işle ilgili hiç bir zevk ve istidat görmedi. Onun, bunca yıllık, fen ve sanatla iştigal edişi, ilmi ve edebi zevkini dondurmuştu. Fakat ne yaşının ilerlemesi, ne de istidadının sönmesi onu, almış olduğu karardan döndürmedi. Nihayet, şu hadise olunca, tam bir ciddiyetle öğrenim işiyle meşgul olmaya başladı.



    Ona, şafii fıkhını öğreten öğretmen, şu meseleyi öğretti: Üstad, köpek derisinin, sepicillikle temizlendiği inancındaydı. Sekkaki bu cümleyi imtihan celsesinde güzel söylemek için onlarca defa tekrarladı. Fakat sonra, cevap verirken, şöyle açıkladı: Köpeğin akidesi budur ki, üstadın dersi, sepilenmekle temizlenir.



    Orada bulunanlar güldüler. Ağarmış sakalıyla ders okumaya heves eden bu yaşlı adamın, bir yere varmayacağı belli oldu. Sekkaki artık medrese ve şehirde kalamadı. Çöle gitti. Geniş dünya ona dar gelmişti. Tesadüfen bir dağın kenarına geldi. Yüksekten suyun, damla damla bir kayaya damladığını ve bu olay sonucu, kayayı deldiğini gördü. Bir an düşündü ve beyninden yıldırım gibi bir düşünce geçti.



    Kendi kendine : ?Gönlüm ?Beynim? her ne kadar istidatsız olsa da, bu taştan daha sert değildir. Devamlılık ve işin peşinden gitmekle, bir şeyin sonuçsuz kalması, imkansızdır? dedi. O kadar çalıştı ve azmetti ki, istidat ve zevki tahrik oldu. Sonunda edebiyatın eşsiz bilginlerinden biri oldu.[1]








    [1] - Ravzat ül-Cennat, Hac Seyyid Sa'id basımı, s. 747




Hikayeler